MUHYİDDÎN İBN ARABİ - 13
Ayrıca bu musibetler aracılığıyla kendinizin, Allah’ın inayet gösterdiği ve sınadığı kimselerden olduğunuzu öğenmiş olursunuz. Çünkü dünyadaki belalar, Allah’ın mümin kullarına verdiği çabuklaştırılmış nimetlerdir. (3-113)
Sınama amaçlı belalar, insanın Allah katındaki mertebesine göre inerler.Peygamber Efendimizin sav. şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:“Allah bana verdiği belaları başka hiçbir Nebi’ye vermemiştir.”Bu hadis bir alime sorulmuş ve denilmiş ki:-Eyyub ve Zekeriyya gibi Nebiler (Selam üzerlerine olsun) çok daha büyük musibetlerle sınanmışlardır. Rasûlullah sav. bu tür belalardan hiç biriyle sınanmamış. O halde Hz. Peygamber sav. in uğradığını belirttiği bu musibet hangisidir?Bu alim şu cevabı vermiş:-Hangi bela Rasûlullah sav. in başına gelen beladan daha büyük olabilir? Allah O’nu ; “Kabe kavseyn ev edna” makamına yükseltip vasıtasız konuşarak vahye muhatap ettikten sonra şu aşağı aleme hitap etmesi için indirmesinden daha büyük bela var mı? Hiçbir Nebi, Hz. Rasûlullah’ın sav. uğradığı bu belanın benzeri görülmemiştir. (3-113)
Başınıza gelen belayı sizin için günahlardan bağışlanma vesilesi kılsın. (3-113,114)
Cennet perdedir,çünkü nurdur. Cehennem perdedir, çünkü karanlıktır. (3-121)
Çünkü O ; Muhammedî bir kulunun bir makamda durmasını , genişi daraltmasını, dolayısıyla cahil olmasını istemez. (3-121)
Kulluk beraberlikten daha yüksektir. Beraberlik bir yoldur ve varacağı son nokta da kulluktur. (3-122)
Her durum ve şartta sana soran kişiye cevap ver. Eğer soruyu soran kişinin , sana sorduğu şeyi aslında bildiğini anlarsan, usta ve uyanık bir edebiyatçı ol. (3-123)
Şeref himmetin gücünde midir yoksa perdenin şeffaflığında mıdır?.. (3-124)
Şeyler arasında üstünlük nereden geliyor? Evet, senin açından üstünlük, senin kendinle ilgili bilgine göre belirginleşir. (3-125)
Bütün gözler kayıtlı ve sınırlıdır. (3-126)
Senin gördüğün senin içindedir ve senin suretindir. Ama onu ancak içinde görebilirsin. (3-126)
Senin matlubun, aradığın senin içinde gizlenmiştir; sen sonsuza kadar bilmeden , farkında olmadan ona taşınmaktasın. (3-126)
“Allah vardı, beraberinde hiç bir şey yoktu” şeklinde ifade edilen husus ilahlıkla ilgilidir, zat ile ilgili değildir. Yani sadece varlığı ilgilendirir ve tahakkuk etmiştir. (3-139)
Sadıkların kalplerinden en son liderlik sevgisi çıkar. (3-140)
Zati tecelli naklolunmaz fakat müşahede edilir. (3-141)
Seni isteyen de ancak seninle sana ulaşabilir. (3-143)
Zat açısından muhtaç olmak imkansızdır. (3-143)
Ne var ki , bu denizde boğulan kurtulmuştur,mutludur. Ama bu denizin dehşetinden çekindiği için ona sahilinden bakan da kurtulur, ama mahrum kalır ve bu gibi kimselerin sayısı da çoktur. (3-143)
İlk ortaya çıkan varlık kayıtlı ve muhtaçtır. (3-144)
Alemin tümü suret üzeredir. İnsan da alemin bir parçası olarak alemin sureti üzeredir. Yani insan da suret üzeredir. Ruhanî varlıklar mükemmel istidatları nedeniyle cisimler alemine göre kemale erme noktasında daha güçlü ve daha yatkındırlar. Bu yüzden beşer , doğal bir dürtü neticesinde ruhani bir güç elde etme arzusu duyar. (3-144,145)
Alem de gücünü zatı itibariyle ondan alır. Tıpkı güneşin bu yönde bir iradesi olmaksızın varlıklar aleminin ışığını güneşten alması gibi. (3-145)
Var olan hiçbir mevcut yoktur ki iki veçhesi olmasın. Bir veçhesiyle sahibine bakar, ondan alır, bu veçhiyle ona muhtaç olmasından dolayı nefsi için izzet izhar eder, öbür veçhesiyle yüce yaratıcısına bakar. (3-146)
Bazen kimi guruplar uluhiyeti mutlak olarak onlara nispet etme anlayışından sıyrılarak gizli yönü düşünmeye başlamış ve bunlara, sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, demişlerdir. Böylece onları perdeler ve vezirler gibi görmüşlerdir. Allah’a sığınırız bu tür anlayışlardan… Eğer bu guruplar , bu yönü onların nefsinde görebilmiş olsalardı , uluhiyete bir dış varlığın şahsında kulluk sunmazlardı. Bilakis uluhiyetin kendisine kulluk ederlerdi.
…
Bizim dediğimizin özü şudur:Kulluk sunulan mutlak varlık uluhiyettir, varlıklar değil. (3-149)
Yüce Allah, bizim kendimizle ilgili haklarda affedici olmamızı ; ama kendisinin haklarıyla ilgili olarak kimseyi affetmememizi teşvik etmiştir. (3-150)
Çünkü zat müşahede edilir; ancak aktarılmaz. (3-153)
Berzah alemi cismani hakikatler ile cismani olmayan hakikatler arasında yer alan bir ata sahadır. (3-154)
Sınama amaçlı belalar, insanın Allah katındaki mertebesine göre inerler.Peygamber Efendimizin sav. şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:“Allah bana verdiği belaları başka hiçbir Nebi’ye vermemiştir.”Bu hadis bir alime sorulmuş ve denilmiş ki:-Eyyub ve Zekeriyya gibi Nebiler (Selam üzerlerine olsun) çok daha büyük musibetlerle sınanmışlardır. Rasûlullah sav. bu tür belalardan hiç biriyle sınanmamış. O halde Hz. Peygamber sav. in uğradığını belirttiği bu musibet hangisidir?Bu alim şu cevabı vermiş:-Hangi bela Rasûlullah sav. in başına gelen beladan daha büyük olabilir? Allah O’nu ; “Kabe kavseyn ev edna” makamına yükseltip vasıtasız konuşarak vahye muhatap ettikten sonra şu aşağı aleme hitap etmesi için indirmesinden daha büyük bela var mı? Hiçbir Nebi, Hz. Rasûlullah’ın sav. uğradığı bu belanın benzeri görülmemiştir. (3-113)
Başınıza gelen belayı sizin için günahlardan bağışlanma vesilesi kılsın. (3-113,114)
Cennet perdedir,çünkü nurdur. Cehennem perdedir, çünkü karanlıktır. (3-121)
Çünkü O ; Muhammedî bir kulunun bir makamda durmasını , genişi daraltmasını, dolayısıyla cahil olmasını istemez. (3-121)
Kulluk beraberlikten daha yüksektir. Beraberlik bir yoldur ve varacağı son nokta da kulluktur. (3-122)
Her durum ve şartta sana soran kişiye cevap ver. Eğer soruyu soran kişinin , sana sorduğu şeyi aslında bildiğini anlarsan, usta ve uyanık bir edebiyatçı ol. (3-123)
Şeref himmetin gücünde midir yoksa perdenin şeffaflığında mıdır?.. (3-124)
Şeyler arasında üstünlük nereden geliyor? Evet, senin açından üstünlük, senin kendinle ilgili bilgine göre belirginleşir. (3-125)
Bütün gözler kayıtlı ve sınırlıdır. (3-126)
Senin gördüğün senin içindedir ve senin suretindir. Ama onu ancak içinde görebilirsin. (3-126)
Senin matlubun, aradığın senin içinde gizlenmiştir; sen sonsuza kadar bilmeden , farkında olmadan ona taşınmaktasın. (3-126)
“Allah vardı, beraberinde hiç bir şey yoktu” şeklinde ifade edilen husus ilahlıkla ilgilidir, zat ile ilgili değildir. Yani sadece varlığı ilgilendirir ve tahakkuk etmiştir. (3-139)
Sadıkların kalplerinden en son liderlik sevgisi çıkar. (3-140)
Zati tecelli naklolunmaz fakat müşahede edilir. (3-141)
Seni isteyen de ancak seninle sana ulaşabilir. (3-143)
Zat açısından muhtaç olmak imkansızdır. (3-143)
Ne var ki , bu denizde boğulan kurtulmuştur,mutludur. Ama bu denizin dehşetinden çekindiği için ona sahilinden bakan da kurtulur, ama mahrum kalır ve bu gibi kimselerin sayısı da çoktur. (3-143)
İlk ortaya çıkan varlık kayıtlı ve muhtaçtır. (3-144)
Alemin tümü suret üzeredir. İnsan da alemin bir parçası olarak alemin sureti üzeredir. Yani insan da suret üzeredir. Ruhanî varlıklar mükemmel istidatları nedeniyle cisimler alemine göre kemale erme noktasında daha güçlü ve daha yatkındırlar. Bu yüzden beşer , doğal bir dürtü neticesinde ruhani bir güç elde etme arzusu duyar. (3-144,145)
Alem de gücünü zatı itibariyle ondan alır. Tıpkı güneşin bu yönde bir iradesi olmaksızın varlıklar aleminin ışığını güneşten alması gibi. (3-145)
Var olan hiçbir mevcut yoktur ki iki veçhesi olmasın. Bir veçhesiyle sahibine bakar, ondan alır, bu veçhiyle ona muhtaç olmasından dolayı nefsi için izzet izhar eder, öbür veçhesiyle yüce yaratıcısına bakar. (3-146)
Bazen kimi guruplar uluhiyeti mutlak olarak onlara nispet etme anlayışından sıyrılarak gizli yönü düşünmeye başlamış ve bunlara, sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, demişlerdir. Böylece onları perdeler ve vezirler gibi görmüşlerdir. Allah’a sığınırız bu tür anlayışlardan… Eğer bu guruplar , bu yönü onların nefsinde görebilmiş olsalardı , uluhiyete bir dış varlığın şahsında kulluk sunmazlardı. Bilakis uluhiyetin kendisine kulluk ederlerdi.
…
Bizim dediğimizin özü şudur:Kulluk sunulan mutlak varlık uluhiyettir, varlıklar değil. (3-149)
Yüce Allah, bizim kendimizle ilgili haklarda affedici olmamızı ; ama kendisinin haklarıyla ilgili olarak kimseyi affetmememizi teşvik etmiştir. (3-150)
Çünkü zat müşahede edilir; ancak aktarılmaz. (3-153)
Berzah alemi cismani hakikatler ile cismani olmayan hakikatler arasında yer alan bir ata sahadır. (3-154)
0 Comments:
Post a Comment
<< Home