MUHYİDDÎN İBN ARABİ - 12
“Allah’ı arayan…” sözü , Allah ile veya başkasıyla anlamını da içermektedir. Eğer Allah ile olursa , O’nu bulması zorunlu olur. Ama O’nu başkasıyla arayan , O’nu nasıl bulabilir?.. Allah’ı bulmanın anlamı da zat, sıfat ve fiilleri itibariyle O’nun birliğini ispat etmektir. (3-53)
Sülukun kendisi aramaktır. Dolayısıyla “aradı” demekle “süluk etti” demek arasında fark yoktur. Salik kendi nefsi için süluk ispat ettiği sürece , bunun anlamı , onun süluku esnasında nefsini, iradesi ve ihtiyarıyla salik olarak müşahede ettiğidir. Bu makmda olduğu zaman da Allah’ın kendisinin perçeminden tutmuş olduğunu unutur. (3-54)
Kendi nefsinde fena bulduğun zaman O’nu müşahede edişinde celal sıfatlarından bir tane sıfat bulunur. (3-60)
Aynanın berraklığının sırrında tecelli etmeyi benim kadar isteyen olmaz. (3-67)
Bayezid’i bir kere görmen,senin için Allah’ı bin kere görmenden iyidir. (3-69)
Tecellinin yolun miktarına bağlı olduğunu sahih bir kural olarak ortaya koydular. Rahman olan Allah, sergisini yaymış ve zatını kuşatılmaktan münezzeh kılmıştır. (3-69,70)
Hak onu terbiye etmiş, halk da onu yalnız bırakmıştı.Ay’ı tutulmuş, kaderi sinmişti.Kimse ona bakmıyor, aldırmıyordu. Sevenleri onu terk etmiş, arkadaşları ona öfke besliyorlardı. Allah dilerse bu, onun için bir arınma ve temizlenme vesilesiydi, ki her şeyi bilen ve her şeyden haberdar Allah’ın yardımıyla varoluşunu gerçekleştirsin. (3-75)
Biri birle gördüm. Görünmeyen görünenle buluştu.O’ndan O’na dönüşümle sevindi…Allah’ın ötesinde bir son yoktur. (3-76)
Kader önceden belirlenmiş, kaza ardımızdan gelip yetişmektedir.…
Şu halde sonuç önünde seni beklemekte. (3-78)
Bu mektubu daha önce yok iken sonra olana, terkibe katılıp mekandan beri olana, ana vakıf olduğu için sırrıyla zamandan münezzeh olana gönderiyorum. (3-81)
Kralların kapısında nöbetçiler vardır,
Allah’ın kapısının avlusunda ise bahşişler dağıtılır. (3-84)
Kemalin son noktası olacak bir makam yoktur. (3-789
İrade edilen ve irade eden sensin. Keşke bilseydim nerede diye? Çünkü, ne nerede var ne de mekan. Nitekim şair şöyle demiştir:
Yokluğundan sonra baki kıldığına zahir oldun.
O da oluşsuz oldu, çünkü sen o oldun. (3-90)
Eğer hakkın hakikatle bağlantısı olmasaydı, mahlukatın varlığı sahih olmazdı.
(3-92)
İnsanın farzlarını gönüllü olarak yerine getirdiği ibadetler ikmal eder.
(3-94)
Allah varlığı çift yaratmıştır. Ama kendisi teklikte yalnız kalmıştır. (3-96)
Allah’ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir.(Zümer-68) (3-106)
Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacaktır. (Rahman-26,27) (3-109)
Zevkimizin putuna tapınmaya devam ettik. Şehvetlerimizin dizginlerini sonuna kadar salıverdik. Allah’ın hudutlarıyla ilgili olarak alabildiğine aşırı gittik; sanki Allah tarafından bir güvencemiz varmış, sanki tehditlerinin bizi kapsamayacağına ilişkin olarak Allah bize söz vermiş gibi. (3-108)
Göz yaşlarını döker, kalp hüzünlenir; ama biz rabbimizin razı olduğundan başka bir şey söylemeyiz. Allah’a yemin ederimi ey İbrahim! Biz senin ayrılığından dolayı üzülüyoruz. (Hadis)
…
Sa’d O’na:
-Ta Rasûlullah bu nedir? Dedi. Buyurdular ki:
-Bu Allah’ın kullarının kalplerine yerleştirdiği rahmettir. Allah ancak merhametli kullarına merhamet eder.
O halde ölüye ağlamak mubahtır; bağırıp çağırmadan, feryat etmeden.
…
Bunları kız kardeş olarak sana aktarıyorum ki, günah olmadığını ve sorguya çekilmeyeceğini bilerek göz yaşını akıtıp yüreğini ferahlatsın.Eğer sevabını Allah’tan umarak sabredersen, ecrini Allah verecektir ve büyük bir ödül kazanacaksın. (3-110)
Allah’ın sizin dualarınızı kabul etmesini , sizin O’nun davetine icabet etmenize bağlamıştır. (3-112)
Şayet başınıza gelen musibet, cezalandırma mahiyetinde olmayıp, Allah’ın takdiri ile size yöneltilmiş ise, bu takdirde de büyük bir sevaba nail olursunuz.
(3-112,113)
Sülukun kendisi aramaktır. Dolayısıyla “aradı” demekle “süluk etti” demek arasında fark yoktur. Salik kendi nefsi için süluk ispat ettiği sürece , bunun anlamı , onun süluku esnasında nefsini, iradesi ve ihtiyarıyla salik olarak müşahede ettiğidir. Bu makmda olduğu zaman da Allah’ın kendisinin perçeminden tutmuş olduğunu unutur. (3-54)
Kendi nefsinde fena bulduğun zaman O’nu müşahede edişinde celal sıfatlarından bir tane sıfat bulunur. (3-60)
Aynanın berraklığının sırrında tecelli etmeyi benim kadar isteyen olmaz. (3-67)
Bayezid’i bir kere görmen,senin için Allah’ı bin kere görmenden iyidir. (3-69)
Tecellinin yolun miktarına bağlı olduğunu sahih bir kural olarak ortaya koydular. Rahman olan Allah, sergisini yaymış ve zatını kuşatılmaktan münezzeh kılmıştır. (3-69,70)
Hak onu terbiye etmiş, halk da onu yalnız bırakmıştı.Ay’ı tutulmuş, kaderi sinmişti.Kimse ona bakmıyor, aldırmıyordu. Sevenleri onu terk etmiş, arkadaşları ona öfke besliyorlardı. Allah dilerse bu, onun için bir arınma ve temizlenme vesilesiydi, ki her şeyi bilen ve her şeyden haberdar Allah’ın yardımıyla varoluşunu gerçekleştirsin. (3-75)
Biri birle gördüm. Görünmeyen görünenle buluştu.O’ndan O’na dönüşümle sevindi…Allah’ın ötesinde bir son yoktur. (3-76)
Kader önceden belirlenmiş, kaza ardımızdan gelip yetişmektedir.…
Şu halde sonuç önünde seni beklemekte. (3-78)
Bu mektubu daha önce yok iken sonra olana, terkibe katılıp mekandan beri olana, ana vakıf olduğu için sırrıyla zamandan münezzeh olana gönderiyorum. (3-81)
Kralların kapısında nöbetçiler vardır,
Allah’ın kapısının avlusunda ise bahşişler dağıtılır. (3-84)
Kemalin son noktası olacak bir makam yoktur. (3-789
İrade edilen ve irade eden sensin. Keşke bilseydim nerede diye? Çünkü, ne nerede var ne de mekan. Nitekim şair şöyle demiştir:
Yokluğundan sonra baki kıldığına zahir oldun.
O da oluşsuz oldu, çünkü sen o oldun. (3-90)
Eğer hakkın hakikatle bağlantısı olmasaydı, mahlukatın varlığı sahih olmazdı.
(3-92)
İnsanın farzlarını gönüllü olarak yerine getirdiği ibadetler ikmal eder.
(3-94)
Allah varlığı çift yaratmıştır. Ama kendisi teklikte yalnız kalmıştır. (3-96)
Allah’ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir.(Zümer-68) (3-106)
Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacaktır. (Rahman-26,27) (3-109)
Zevkimizin putuna tapınmaya devam ettik. Şehvetlerimizin dizginlerini sonuna kadar salıverdik. Allah’ın hudutlarıyla ilgili olarak alabildiğine aşırı gittik; sanki Allah tarafından bir güvencemiz varmış, sanki tehditlerinin bizi kapsamayacağına ilişkin olarak Allah bize söz vermiş gibi. (3-108)
Göz yaşlarını döker, kalp hüzünlenir; ama biz rabbimizin razı olduğundan başka bir şey söylemeyiz. Allah’a yemin ederimi ey İbrahim! Biz senin ayrılığından dolayı üzülüyoruz. (Hadis)
…
Sa’d O’na:
-Ta Rasûlullah bu nedir? Dedi. Buyurdular ki:
-Bu Allah’ın kullarının kalplerine yerleştirdiği rahmettir. Allah ancak merhametli kullarına merhamet eder.
O halde ölüye ağlamak mubahtır; bağırıp çağırmadan, feryat etmeden.
…
Bunları kız kardeş olarak sana aktarıyorum ki, günah olmadığını ve sorguya çekilmeyeceğini bilerek göz yaşını akıtıp yüreğini ferahlatsın.Eğer sevabını Allah’tan umarak sabredersen, ecrini Allah verecektir ve büyük bir ödül kazanacaksın. (3-110)
Allah’ın sizin dualarınızı kabul etmesini , sizin O’nun davetine icabet etmenize bağlamıştır. (3-112)
Şayet başınıza gelen musibet, cezalandırma mahiyetinde olmayıp, Allah’ın takdiri ile size yöneltilmiş ise, bu takdirde de büyük bir sevaba nail olursunuz.
(3-112,113)
0 Comments:
Post a Comment
<< Home