MUHYİDDÎN İBN ARABİ - 07
Her malum (bilinen), kendisine ilişkin bilgi kapsamında mevcuttur ve kendisini bilen açısından zahirdir.Bilen onu görmekte ve işitmektedir; yok olsa da. (2-140)
Ebu Said el- Harraz’a sorulmuş :-Allah’ı ne ile bildin?..-İki zıttı bir arada bulundurmasıyla, diye cevap vermiş. (2-141)
Şüphe yoktur ki , isimlerden birinin egemenliği altındasın, ister bunu bil,ister bilme, ister bu ismin müşahedesine vakıf ol ister olma. Çünkü seni hareket ettiren, durduran veya renklendiren ve yerleştiren isim sana diyor ki : “Ben senin ilahınım”. Bu sözü doğrudur. Senin de ; “Allahu Ekber!..” demen gerekir.(2-142)
Nefis , kendi elinin kazancıyla beslenmediği zaman cömertliğin ve bağışın tadına varamaz. (2-148)
Allah, aklın fikri ve nazarıyla kendisini bilmesinden münezzehtir. (2-149)
Kemali ancak başkasına bağlı olan şey yoksuldur.Allah’tan başka her şeyin durumu da budur. (2-149)
Allah ehli olanlar, aynel yakine ulaştıkları ve ilmel yakini haddinden fazla önem vermedikleri (burun kıvırdıkları) için kurtuluşa erdiler. (2-149)
Fikir var oldukça , kişinin mutmain olması, sükunete kavuşması imkansızdır. (2-149)
Bir gün senin ağladığını görmüş. O ve orada bulunup ağladığına tanık olan başkaları , ağlamanın sebebini sormuşlar. Sen şu cevabı vermişsin:“Otuz seneden beri inandığım bir mesele vardı.Biraz önce karşıma çıkan bir delil sayesinde bu meselenin benim inandığım gibi olmadığını anladım.Bu yüzden ağlıyorum.Şimdi oluşan kanaatimin de önceki gibi olmasından korkuyorum!..”Bu senin sözündür. Aklın ve fikrin mertebesini bilen bir kimsenin sükunet bulması veya rahat etmesi imkansızdır. Özellikle Allah’ı bilme hususunda. Kişinin Allah’ın mahiyetini gözlemle, ilmi nazarla bilmesi imkansızdır. (2-150)
Varlığını Allah’tan başkasından alan birinin bizim nezdimizdeki hükmü , hiçbir şeydir. Arif, kesinlikle Allah’tan başkasına dayanmaz. (2-151)
Allah ismi bütün isimleri (esmaları) kapsamaktadır. (2-151)
Suda boğulmakta olan bir kimse “Ya Allah” dediği zaman , bu “Ya Gayyas=yardım eden” veya “Ya Munci=Kurtarıcı” veya “Ya Munkiz=Kurtarıcı” demektir. Ağrıları olan birisi “Ya Allah” dediği zaman bunun anlamı “Ya Şafi=Şifa veren” veya “Ya Muafi=Sağlık bahşeden” ve benzeridir. (2-152)
Nefis ahiret alemine intikal ettiği zaman , bu ilimlerin (dünyevi) tümünü geride bırakır. Şu halde akıl sahibi bir kimse bu gibi ilimlerden sadece ihtiyacın zorunlu kıldığı kadarını edinmelidir. Öyle bir ilim edinmelidir ki, taşındığı her yere bu ilim de kendisiyle beraber intikal etsin ve işe yarasın. Bu da iki ilimdir. Biri Allah’ı bilme, diğeri de ahiret menzillerini, ahiret makamlarının gerektirdiği görevleri bilmedir. (2-153)
Rububiyet sırrını ifşa etmek küfürdür.Ariflerden biri;”tevhidi açıkça dile getiren ve vahdaniyet sırrını ifşa eden kişinin öldürülmesi on kişiyi yaşatmaktan daha efdaldir!..”, demiştir.Biri de şöyle demiştir:Rububiyetin bir sırrı vardır ki , eğer bu sır açıklansa Nübüvvet iptal olur. Nübüvvetin de bir sırrı vardır ; şayet açıklanırsa ilim iptal olur.Allah’ı bilenlerin de bir sırrı vardır;eğer bu sır açıklanırsa hükümler iptal olur. (2-157)
İlimler üç kısma ayrılır: Zahir ilmi, zahir ehline bıraktık. Batınî ilim, onu da ancak ehli olanlara açıklayabiliriz. Bir diğer ilim de vardır ki , alim ile Allah arasında bir sırdır. O alimin imanının hakikatidir, onu zahir ehline de batın ehline de açıklamaz.Ondan önce selef ulemasından biri şöyle demiştir: Bir alim , bir kavme akıllarının ermediği bir ilmi anlatıyorsa , onları fitneye düşürmüş olur. (2-158)
Allah şeriatın zahirini senden gizlesin ve sana küfrün hakikatini açsın. Çünkü şeriatın zahiri gizli şirktir, küfrün hakikatı ise açık marifettir.
…
Allah’a aldanma , ama O’ndan ümidini de kesme. O’nun sevgisini arzu etme;fakat O’nu sevmeyen biri olmaya da razı olma. O’nu ispat etme, ama nefyetmeye de meyletme. Aman ha, tevhitten sakın , vesselam!... (2-160)
Mahlukatı ve Allah’tan başka her şeyi, Allah açısından eksiklik gözüyle görmeye itibar edilmez.
…
Eşyadan uzak durma çabasına (zühde) rağmen eşyada Hakkı görme iddiasına itibar edilmez.
…
Hakkı mahlukatın varlığının delili olarak ele almak doğru değildir. Buna itibar edilmez. (2-167)
Zorluk anında Hakkı bulamaya itibar edilmez. (2-168)
Büyükler, başkasını kendine tercih etmeye itibar etmezler.
…
Zanna itibar edilmez.Bazı günahlardan Tevbe etmeye itibar edilmez.Bazı işlerde tevekküle itibar edilmez.Sana Allah’ın tuzağından emin olma duygusunu aşılayan hiçbir hale, keşfe veya bilgiye itibar edilmez. (2-169)
Şeriatın emrettiği bir amelin işlenmesi ve terk edilmesi, mükellefte bu emrin gerektirdiği üç hakkı, yani Allah’ın bu ameldeki hakkını, mükellefin kendisinin bu ameldeki hakkını ve kendi içindeki hakkını hatırlamıyorsa, bu amele itibar edilmez. (2-170)
Ebu Said el- Harraz’a sorulmuş :-Allah’ı ne ile bildin?..-İki zıttı bir arada bulundurmasıyla, diye cevap vermiş. (2-141)
Şüphe yoktur ki , isimlerden birinin egemenliği altındasın, ister bunu bil,ister bilme, ister bu ismin müşahedesine vakıf ol ister olma. Çünkü seni hareket ettiren, durduran veya renklendiren ve yerleştiren isim sana diyor ki : “Ben senin ilahınım”. Bu sözü doğrudur. Senin de ; “Allahu Ekber!..” demen gerekir.(2-142)
Nefis , kendi elinin kazancıyla beslenmediği zaman cömertliğin ve bağışın tadına varamaz. (2-148)
Allah, aklın fikri ve nazarıyla kendisini bilmesinden münezzehtir. (2-149)
Kemali ancak başkasına bağlı olan şey yoksuldur.Allah’tan başka her şeyin durumu da budur. (2-149)
Allah ehli olanlar, aynel yakine ulaştıkları ve ilmel yakini haddinden fazla önem vermedikleri (burun kıvırdıkları) için kurtuluşa erdiler. (2-149)
Fikir var oldukça , kişinin mutmain olması, sükunete kavuşması imkansızdır. (2-149)
Bir gün senin ağladığını görmüş. O ve orada bulunup ağladığına tanık olan başkaları , ağlamanın sebebini sormuşlar. Sen şu cevabı vermişsin:“Otuz seneden beri inandığım bir mesele vardı.Biraz önce karşıma çıkan bir delil sayesinde bu meselenin benim inandığım gibi olmadığını anladım.Bu yüzden ağlıyorum.Şimdi oluşan kanaatimin de önceki gibi olmasından korkuyorum!..”Bu senin sözündür. Aklın ve fikrin mertebesini bilen bir kimsenin sükunet bulması veya rahat etmesi imkansızdır. Özellikle Allah’ı bilme hususunda. Kişinin Allah’ın mahiyetini gözlemle, ilmi nazarla bilmesi imkansızdır. (2-150)
Varlığını Allah’tan başkasından alan birinin bizim nezdimizdeki hükmü , hiçbir şeydir. Arif, kesinlikle Allah’tan başkasına dayanmaz. (2-151)
Allah ismi bütün isimleri (esmaları) kapsamaktadır. (2-151)
Suda boğulmakta olan bir kimse “Ya Allah” dediği zaman , bu “Ya Gayyas=yardım eden” veya “Ya Munci=Kurtarıcı” veya “Ya Munkiz=Kurtarıcı” demektir. Ağrıları olan birisi “Ya Allah” dediği zaman bunun anlamı “Ya Şafi=Şifa veren” veya “Ya Muafi=Sağlık bahşeden” ve benzeridir. (2-152)
Nefis ahiret alemine intikal ettiği zaman , bu ilimlerin (dünyevi) tümünü geride bırakır. Şu halde akıl sahibi bir kimse bu gibi ilimlerden sadece ihtiyacın zorunlu kıldığı kadarını edinmelidir. Öyle bir ilim edinmelidir ki, taşındığı her yere bu ilim de kendisiyle beraber intikal etsin ve işe yarasın. Bu da iki ilimdir. Biri Allah’ı bilme, diğeri de ahiret menzillerini, ahiret makamlarının gerektirdiği görevleri bilmedir. (2-153)
Rububiyet sırrını ifşa etmek küfürdür.Ariflerden biri;”tevhidi açıkça dile getiren ve vahdaniyet sırrını ifşa eden kişinin öldürülmesi on kişiyi yaşatmaktan daha efdaldir!..”, demiştir.Biri de şöyle demiştir:Rububiyetin bir sırrı vardır ki , eğer bu sır açıklansa Nübüvvet iptal olur. Nübüvvetin de bir sırrı vardır ; şayet açıklanırsa ilim iptal olur.Allah’ı bilenlerin de bir sırrı vardır;eğer bu sır açıklanırsa hükümler iptal olur. (2-157)
İlimler üç kısma ayrılır: Zahir ilmi, zahir ehline bıraktık. Batınî ilim, onu da ancak ehli olanlara açıklayabiliriz. Bir diğer ilim de vardır ki , alim ile Allah arasında bir sırdır. O alimin imanının hakikatidir, onu zahir ehline de batın ehline de açıklamaz.Ondan önce selef ulemasından biri şöyle demiştir: Bir alim , bir kavme akıllarının ermediği bir ilmi anlatıyorsa , onları fitneye düşürmüş olur. (2-158)
Allah şeriatın zahirini senden gizlesin ve sana küfrün hakikatini açsın. Çünkü şeriatın zahiri gizli şirktir, küfrün hakikatı ise açık marifettir.
…
Allah’a aldanma , ama O’ndan ümidini de kesme. O’nun sevgisini arzu etme;fakat O’nu sevmeyen biri olmaya da razı olma. O’nu ispat etme, ama nefyetmeye de meyletme. Aman ha, tevhitten sakın , vesselam!... (2-160)
Mahlukatı ve Allah’tan başka her şeyi, Allah açısından eksiklik gözüyle görmeye itibar edilmez.
…
Eşyadan uzak durma çabasına (zühde) rağmen eşyada Hakkı görme iddiasına itibar edilmez.
…
Hakkı mahlukatın varlığının delili olarak ele almak doğru değildir. Buna itibar edilmez. (2-167)
Zorluk anında Hakkı bulamaya itibar edilmez. (2-168)
Büyükler, başkasını kendine tercih etmeye itibar etmezler.
…
Zanna itibar edilmez.Bazı günahlardan Tevbe etmeye itibar edilmez.Bazı işlerde tevekküle itibar edilmez.Sana Allah’ın tuzağından emin olma duygusunu aşılayan hiçbir hale, keşfe veya bilgiye itibar edilmez. (2-169)
Şeriatın emrettiği bir amelin işlenmesi ve terk edilmesi, mükellefte bu emrin gerektirdiği üç hakkı, yani Allah’ın bu ameldeki hakkını, mükellefin kendisinin bu ameldeki hakkını ve kendi içindeki hakkını hatırlamıyorsa, bu amele itibar edilmez. (2-170)
0 Comments:
Post a Comment
<< Home